Tarihimizin Başlangıcı
11 Mart 1978
Oğuz Türkleri ünlü Hammurabi’nin ölümünden sonra Babil’i ele geçirmek için akınlara başlarlar. Yıl, İ.Ö. 1700 sıraları. Hammurabi’nin oğlu, bıraktığı çivi yazılı tablette, babasından kalan tahtını korumak için bir yandan Sami’lerle uğraştığını, bir yanda da Kasit’lerle savaşmak zorunda kaldığını belirtir ve Kasit’leri nasıl püskürttüğünü kıvançla anlatır. Bu çatışmadan sonra Kasit’ler Mezapotamya’nın kuzeyine, Hana kentine dönerler (1). Anadolu’nun güney sınırlarına yakın olan bu kentin Kasit’lerin bir toplantı yeri olduğu anlaşılıyor. Bu sıralarda Boğazköy’de başkentleri bulunan Eti’ler de Babil krallarıyla uğraşmaktadır. Babil kralları, ayrıca güneyden gelen kendi soydaşları Sami’lerle de çatışıyorlardı. Bu kadar çatışmanın ortasında kalan Babil devleti sarsıldı. Fırsatlardan yararlanan Kasit’ler de Babil’e egemen oldular ve III Babil hanedanını kurdular. Babil’de Kasit egemenliği, yaklaşık 560 yıl sürer.
Bir Dilin Çözümü
Bütün kaynaklar, Kasit’lerin Asya’dan geldiğini, dillerinin de bitişken olduğunu kanı birliğiyle belirtiyorlar. Batı kaynaklarında genellikle «Kassites» biçimiyle geçen sözcükteki Fransızcadan gelen «-it» eki çıkarılınca, geriye kalan «Kas» kökü, Akkadcada “Kaşu” biçiminde geçer. Araplar, ataları olan Akkadlar ve Asurlar dolayısıyle Kas’ları iyi tanıyorlar, daha doğrusu Babil’e beş yüz yıl egemen olmuş yabancı bir ulusun onlarda bıraktığı birikim, sürüp gelen bir gelenek olmuş görünüyor.
Eski çağlardan kalan çivi yazılı pek çok tablet Kas’lardan, krallarından, özellikle at ve arabalarından söz etmektedir. Daha sonraki çağlarda, eski Grek Coğrafyacısı Strabon da Kas’ları tanımış ve «Kos»lar adıyla aynı ulusu anlatmıştır. Ayrıca, İ.S. 5 – 9’uncu yüzyıllar arasındaki Çin kaynakları da Kuzey Asya’da yaşayan Türkler arasında Kusu kavmi olduğunu da belirtmektedir (2).
Metinlerden Kas’ların kendilerine «Guz» dedikleri anlaşılmaktadır. Bu «Guz» biçimi, daha sonraki Arap ve Fars kaynaklarında Akkadların kullandığı «Kaşu» biçiminin yerini almış ve düzenli bir tutumla, Araplar, nerede «Oğuz» görmüşlerse, hemen (Guz) sözcüğüyle karşılamışlardır. Arapların bu tutumu yol gösterici olmuş, tarih için, Türkler için önemli sonuçlar sağlamıştır. ayrıca Kısaca bu tutum, Oğuz’larla Guz’lar arasındaki birliği, ayrıca Guz’larla Kas’lar arasındaki çok önemli bağı, aynı kökeni ortaya çıkarmıştır. Özetle Kas’lar, Guz’lardır, Oğuzlardır, Oğuz Türkleridir demek doğru olur (3).
3) Ünlü Kas krallarından «Kadaşman – Turgu»nun adı ise çok önemlidir. Türk dilinin pek çok özelliğini ve Türklerin geleneğini bu özel ad, anlamlı biçimde saklamaktadır. «Kadaş» Uygurcada «hadaş» biçimiyle de geçmekte ve «akraba, arkadaş» anlamlarını vermektedir. «man» ise eskiden beri Türkçede kullanılır; «şiştman, koca+man» gibi (5).
Bugünkü Türkçeyle Bağlantı
“Kadaşman-Turgu” kral adının baştaki ‘bölümü «ka – daş + man» biçiminde açıklanmalıdır. «Turgu» sözcüğü de «Kadaşman-Durgu» biçiminde de metinlerde görülmektedir. «tur-mak/dur-mak» eyleminden kurulmuş olan bu sözcük «-gu/-ga/-a» istek kipi (optativus) ekiyle açıklanır, anlamı, «dursun, uzun ömürlü olsun, yaşasın» demektir, bugünkü Türkçe ile «Dura, Döne» gibi. Türkçede bu biçimde eylemlerden kurulmuş yığınlarca özel ad vardır, özellikle aynı kökten gelenler bugün de kullanılmaktadır: «Dursun/Tur-sun» (=yaşasın), Turgut (=durgut, yaşat), Durmuş (=durması sağlanmış) gibi. Kas Kralı Kadaşman-Turgu’nun adı o kadar Türkçedir ki, konuya dikkatle eğilince bugünkü Türkçe ile bağlantı açıkça görülebilir.
4) Kas Kralı «Gandaş» ın adı da bugünkü Türkçe ile «Kandaş» tır (6). «Kandaş», «aralarında kan birliği olan» anlamını vermektedir.
5) Kas kralları, «Agu» sözcüğünü de çok kullanmışlardır. Araştırmacılar I. Agu, II. Agu, III. Agu, gibi sıralamalar yapmaktadır. «Agu» sözcüğü, Uygurlarda ve Oğuzlarda kullanılan «Aga» (=ağa) sözcüğüdür. Sözcüğün sonundaki « – u» , sesi, « – g -» ünsüzünün etkisiyle « -a» sesine dönüşmüştür. «Boguz» bogaz = boğaz, «sogun» «sogan = soğan» sözcüklerinde olduğu gibi.
Kas’cada, «-dı/ -di/-du», «daş/taş» ekinden başka, «-li/ -lı/ -lu» eki, daha başka ekler de bulunur (7).
Kas dilinin, Akkadcaya uygulanan çivi yazısıyla yazılmış olması, özellikle o çağlarda yazı dilinin ve yazım biçimlerinin yerleşmemiş bulunması dolayısıyla çözülecek daha pek çok sorunu vardır. Ancak, Kas dili kesinlikle Türkçedir. Kas dili üzerinde yapılacak araştırmalar, yayınlar, kitaplar doldurabilir. Bu yazıda belirtilmek istenen ise, özellikle Türklerin tarihinin çok eskilere, İ.Ö. 1700 yıllarına kadar uzanmış olmasıdır. Oysa, bugün genel olarak Türk tarihini Orhun Yazıtlarıyla İ.S. sekizinci yüzyılda başlatırlar.
Kazanılan 2500 yıl
Kascanın açıklanmasıyla, Türk tarihi İ.Ö. 1700 yıllarına ulaşınca, İsa’dan sekiz yüzyıl sonraki Orhun – Uygur Türkçesiyle Kas Türkçesi arasındaki iki bin beş yüz yıllık karanlık dönem, birdenbire aydınlanmaktadır. Böylece Babil Türkleri ile Orhun – Uygur Türkleri arasında açılan yeni yol, bizi, Türk tarihinin başlarına günümüzden üç bin yedi yüzyıl öncesine, eski Oğuz’lara, Guz’lara, Kas’lara götürmekte ve böylece, Eski Türklerin tarihe yön veren beş yüz yıllık başarılı bir dönemi karanlıklardan kurtulup ilk kez gün ışığına çıkmaktadır.
(1) «Hana» kenti haritalarda «Ana» diye gösterilir, bu iki biçim eski kaynaklarda da vardır: Kaşgarlı Divan’ında, Hana (h-ana), Hata (h-ata) sözcüklerinden söz eder ve bunların, bilinen «ana, ata» olduklarını, Hotan ve Kençek dillerinde böyle konuşulduğunu belirtir. (Bkz. Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lugat-it Türk Dizin’i, TDK yayını)
(2) Yine aynı Çin kaynaklarının «Kosa» denen bir kavmi de Uygur olarak göstermeleri önemlidir. (Bkz. Prof. Dr. W. Eberhard, Çin’in Kuzey Komşuları, Türkçeye çeviren: Nimet Uluğtuğ. Ankara 1942, TTK yayını, s. 158)
(3) «Oğuz» sözcüğünün «Guz» sözcüğünden geldiği Türk Dili Dergisi’nin 1 Mart 1978 tarihli sayısında açıklanmıştı (bkz. s. 192).
(4) Aynı «Kara» ve «Kas» sözcüklerini Asya’da bugün de varlıklarını sürdüren «Karakas» lehçesinde görüyoruz. Bu lehçe, çok değişik özellikleriyle eski Kas dilinin Asya’da kalan son temsilcisi olarak kabul edilebilir.
(5) Sözcüğün Batı dilleriyle ortak bir kaynaktan alındığı ileri sürülebilir. Kas dilinde «man» sözcüğünden başka «ok» anlamında kullanılan «şir» sözcüğü ve daha başkaları da vardır ki Fars kaynaklı, daha doğrusu Hint Avrupa kaynaklı sözcüklerdir: Bu duruma göre Kas’lar Mezapotamya’ya gelmeden önce Parslarla ya da başka Hint – Avrupa kavimleriyle ilişki kurmuşlardır.
(6) El-İdrak’te: «Koşdaş = arkadaş», «kocadaş = koca-daş = aynı efendinin, aynı kocanın köleleri» demektir.
(7) «Kuri-Gaizu» gibi tamlamalarda görülen «-i» eki yabancı bir tamlama eki de olabilir. Tamlamanın anlamı «Kas’ların başkanı», hatta «Kas’ların çobanı» diye çevrildiğine göre tamlama, «Guz’ların Kurucusu» gibi bugünkü Türkçeye aktarılabilir ki, bu durumda «Gaizu» sözcüğü metatezle açıklanmalıdır ve sözcük aslında «Guz-lu olabilir diye düşünülmelidir. Yoksa aynı anlamda kullanılan «Gaizu» sözcüğü ile «Kas/Kaşu» sözcükleri arasında bağlantı kurulamaz. Ayrıca «-ar» biçiminde bir çoğul eki de olabilir, metinlerde çok sayıda geçen «Guz-ar» sözcüğünde olduğu gibi.